Doğu’da olup bitene nasıl bakıyoruz? Doğu’da yaşasak bile doğu, memleketimiz bize farklı bir şey gibi mi görünüyor? Yıllarca maruz kaldığımız ve teknoloji sayesinde istemeden de olsa karşılaştığımız ya da bilinçli olarak tercih ettiğimiz yayınlar bizde nasıl etkiler bırakıyor? Bir çok açıdan değerlendirilebilecek bu konu, aslında farkında olduğumuz, “hicaz” ya da “oryantal” olarak zaten kullandığımız kavramları ifade ediyor. Doğu’ya nasıl bakıldığını, baktığımızı, gelin şimdilerde devam filmi için çekim hazırlıkların yapıldığı “İndiana Jones” üzerinden değerlendirelim.

İndiana Jones serisi toplamda dört filmden oluşan bir film serisi. Jones karakteri film boyunca standart bir profile sahip. Bütün maceralar Batı dışı topraklarda/ülkelerde geçtiği için Batı’nın kolonyal yanını temsil eden en önemli kişi hiç şüphesiz. Edward Said’in Şarkiyatçılık metnine atıf yapan Antony Easthope ve Kate McGowan “A Critical and Cultural Theory Reader” çalışmasında genel bir değerlendirme olarak filmden şöyle bahsediyor: “The rest of the film is similar in that it reinforces colonial notions of The White Man and The Orient. For example, Indiana Jones symbolises the great empirical Western coloniser in that he not only defeats the villains but acts as the hero or saviour, drawing upon his ‘empirical and spiritual reserves (and) executive responsibility toward the coloured races’”

Beyaz araştırmacı Doğu’dakilere yönetme kapasitesi ve kabiliyeti olan, muktedir olan konumunda. Jones’un pozisyonu da aynı şekilde. Ömrünü arkeoloji bilimine adamış bir hoca, cahilliğin ya da bilgisizliğin karşısında ideal medeniyetin bir temsilcisi. Tıpkı Napolyon’un Mısır seferinde öncesinde hazırlık yapması gibi gittiği yerlere, dillerine hakim bir şekilde gidiyor. İlk film 1981 yılında “Kutsal Hazine Avcıları” adıyla çıktı. Büyük çoğunluğu Mısır’da geçen filmde Jones kutsal hazineyi arıyor. Mısır’a geldikleri anda ise fondaki müzik birden değişiyor. Burada biraz teknik de olsa oryantal/egzotik müzik olarak bilinen Hicaz makamının Batı müziğinde kullanımına değinmek gerekiyor.

E(mi)-F(fa)-G#(sol diyez)-A(la)-B(si)-C#(do diyez)-D(re)

Bu E(mi)-F(fa)-G(sol)-A(la)-B(si)-C(do)-D(re) şeklinde gitmesi gereken standart nota diziliminin hicaz hali denilebilir. Film müziklerinde egzotik standart notalardan oluşan kompozisyonlar tercih edilmiş. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi de Anthony Quinn’in başrolünde oynadığı The Message(Çağrı) film müzikleri. Maurice Jarre’nin aşina olduğumuz parçasın da yukarıdaki gibi hicaz makamından ögeler taşımaktadır. Avrupa’da yankılanan ezan sesinin tek bir biçimde olması gibi müzik de belli formlarla taşınıyor ve zihne yerleşiyor. Mısır’da ve Hatay Cumhuriyeti’nde de aynı melodileri duymak mümkün. Mısırdaki evde maymunla karşılaştıktan sonra ev sahibi kadının maymunla tanışmaları ve Kahire’de yaşayan insanların “doğal ortamını” görmeleri üzerine “Evimize Hoşgeldiniz” demesi egzotik hayatın nasıl zihinde kurulduğunun bir göstergesi. Doğu toplumlarında çok çocuk sahibi olunur düşüncesine örnek olarak Mısır’da çarşıda dolaşırlarken onları evinde ağırlayan adamı kastederek “neden burada kalıp Salah gibi 9 çocuk sahibi olmuyorsun?” diyor. Bu da soyunun devam etmesini isteyen ya da “zevk düşkünü” Doğulu profili oluşturuyor. Devamında pazardaki kovalama/dövüş sahnesinde kadının karşısında bıçak çeken erkeğin yüzüne odaklanan kamera daha da özelde dişlerine odaklanıyor. Kirli ve sarı dişleri ön plana çıkarılıyor. Doğulu pis erkek. Aynı kovalama sahnesinde İndiana kadını kurtarmak için koşarken yerel halk İndiana’nın üzerine atılıyor. O esnada yere atılan para sesi geliyor, insanlar bir an dağılıp tekrar İndiana’nın üzerine geliyor. Fakir/sefil Doğu toplumu görüntüsü öne çıkıyor. Pazar sahnesindeki develer, kafalarda taşınan sepetler yine gündelik yaşamda da Müslüman/Doğulu portresi ortaya koyuyor. İndiana’nın kaçtığı kötü adamlarsa tamamen siyah kıyafetler giymiş. Özellikle karşısında kılıcını sallayan sakallı, sarıklı adam. Onu da Batı’nın modern bilimi/tabancayla öldürüyor. Modern olana gücü yetmeyen/onun bilgisine sahip olmayan Doğulu savaşçı.

İkinci film serinin en çok oryantalist ögeler içereni. Hindistanda geçen filmin henüz açılış sahnesinde dans eden kadınlar vardır. Doğu’nun kadın olarak tasvir edilmesi, sahip olunması gereken pozisyonuna koyulması ve alelade dans eden kadınların öne çıkarılması önemli bir başlangıç. Hemen devamında masada birbirine silah çeken “kötü adamlar” kolay bir şekilde insan öldürebiliyorlar. Barbarlığı öne çıkaran bir görüntü. Fakat diğer yandan seri boyunda İndiana Jones bir seri katil gibi onlarca insan öldürür. Ancak kötü adam pozisyonunda olmadığı için neredeyse kimsenin dikkatini çekmez, yadırganmaz. Barbarlık sarayda çalıştırılan çocukların kırbaçlandığı, dayak yediği sahnelerde de mevcut. Koyu tenli Hindular çocukları cani bir şekilde alıkoyup çalıştırıyor. Barbarlık temsili. Saray’ın yönetimi ya da temsili kral var gibi görünse de aslında kontrolü elinde tutan İngiliz kuvvetleri öne çıkıyor. Yönetilmeye muhtaç Doğulu vurgusu karşımıza çıkıyor tekrar. En meşhur sahnelerden bir tanesi de saraydaki yemek sahnesi. Canlı canlı yenilen yılanlar, böcekler, maymun beyni, göz çorbası vb. yemekler, onları iştahla yiyen şişman, barbar Doğulular hallerinden memnun ve mutlu. Genel olarak bu tarz yemeklerin yeniliyor olabilir. Fakat genel Doğulu imajının iğrenç şeyler yiyen öteki olarak çizilmesi oryantalizmin inceleme alanını ortaya çıkarıyor. Uçak düştükten sonra geldikleri köyde etrafına toplanan insanlar pislik, sefalet içinde. Hindistan’da köy/kır hayatının genel olarak böyle olduğunu düşünmemiz gayet normal. Gizli geçitlerden geçtikten sonra ibadet sahnesinde Tanrı için adak kurban etme, tapınma gibi temel göstergeler öne çıkıyor. Köprüdeki son sahnede ise barbarları tüfeklerle vuran İngiliz/Hindistan birlikleri gösteriliyor. Yine aynı köprü sahnesinde filmin kötü karakteri “Mola Ram” Jones’a göre daha koyu tenli ve siyah kıyafetli. Bu çatışma sahnesinden sonra ise köye döndüklerinde kurtarıcı beyazın etrafında ona minnet duyan yerli halk var.

Üçüncü ve dördüncü filmde oryantalist ögeler nispeten daha az olsa da üçüncü filmde Hatay Cumhuriyeti gösterilirken etrafta dolaşan tavuklar, develer, karışıklık ilk öne çıkan unsurlar. Fakat daha da önemlisi Hatay Cumhuriyeti’nde görüştükleri Devlet Başkanı profili. Hatay Cumhuriyeti’nin ilk ve tek Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in bilinen fotoğrafında kravatlı, paltolu bir pozu var. Araba ve değerli eşya düşkünü, fesli bir profil çizilmiş.

Genel olarak bakıldığında Müslüman/Doğu ya da Uzak Doğulu profili belli kalıplar üzerinden gösterilmiştir. Renk farklılığı, pazarlar, kirlilik, dini ritüeller, inançlar, iklim, doğa şartları gibi genel bir çok unsur belli sabitelerle öne çıkarılmış ve tanımlanmıştır. Filmde gösterilen durumların doğruluk payı muhakkak vardır. Fakat genel Doğulu imajı çizilirken belli standartların vurgulanması şarkiyatçılığın ilgi alanına girmektedir.

Öğrenci-Fotoğrafçı * Şu sıralar Kent Çalışmaları alanında yüksek lisans yapıyor. Aynı zamanda kendine ve başkalarına fotoğraf çekiyor, bazen de videolar yapıyor.

POST COMMENT

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir