Merhaba sevgili okur. Eylül 2021 yılında başladığımız yayın maceramızda amacımız kaliteli ve zamansız yazılar üretmekti. Bu yüzden kültür sanat ve bilim haberlerini yapmak yerine, bu alanlara giriş niteliği olacak anlamlı fakat çok da teknik olmayan yazılar yazmaya karar verdik. Şu zamana kadar iyi bir iş çıkardığımızı kendi adıma söylemem gerek.
İkinci yayın sezonuna başladığımız bu yeni yılda dört farklı podcast ve birbirinden farklı yazılarla daha aktif olmaya çalışıyoruz. Bu çalışmalardan birisi de, yazar ekibimizi etkileyen, kültürel ve bilimsel olarak beslenmelerini sağlayan kaynakları, eserleri sizlerle paylaşıp, küçük bir yazı serisi oluşturmak. İsmini mektup kültüründen esinlenerek “kültür postası” koyduk. Fazla uzatmadan Ocak sayısı ile sizlerleyiz. İyi okumalar, seyirler…
-Kültür İşleri adına, Ümit.
Ümit’in Seçtikleri
- From Castle to Castle:
Red Bull’un ekstrem sporlarla birleşimi ve reklamcılık kalitesi tartışılmaz derece iyi. Bunu bir kültür haline getirmeleri ise süreklilik isteyen bir durum… Bu videoya denk geldiğimde fikir ve uygulamaya bayıldım. İzlenesi bir video.
- Siegfried Hansen
Oldukça hoşuma giden ve daha önce tanımadığım iyi bir fotoğrafçıyı tanımama vesile olan röportajı beğendim. Benzer çalışma tarzımızın olması da ayrınca kendime olan güvenimi arttırdı.
Şeyma’nın Seçtikleri
- Mülteci – Kemal Siyahhan
Geçen gün, çalıştığım TV kanalına bir telefon geldi. Kanalın daimi izleyicilerinden olan bir beyefendi, yayın içeriklerimizi çok beğendiği için arayıp tebrik etmek istemiş. Kendisinin yazar olduğundan, yazarken kanalın bir köşede hep açık olduğundan bahsetti. İsmini söyledi: Kemal Siyahhan. Hiç yabancı gelmedi. Google’ı açtım, ismi arattım. Mülteci romanının yazarı olduğunu gördüm; 6 yıl evvel, canımın sıkkın olduğu bir gün Beşiktaş Mephisto’da “yeni çıkanlar” reyonunda ilgimi çeken, alıp okuduğum ve mülteciler konusunda beni ilk kez düşünmeye sevk eden Mülteci… Bu vesileyle, bir yandan da mülteciler konusunda çok hassas olduğumuz şu dönemde, yeniden açıp okudum, yeniden düşündüm, yeniden “insan” olmanın ağırlığını hissettim.
Talha’nın Seçtikleri:
- Manchester by the Sea
Her kış filmi tekrar izlemeye çalışıyorum. Baştan sona olmasa da bazı sahnelere göz atıyorum tekrar. Filmi ilk izlediğim zaman “The Letfovers” dizisi aklıma gelmişti. Yok olanların acısından ziyade geriye kalanın dünyasına odaklanıyor film. Yani yas filmin merkezinde değil. Cenazeye katılmak gibi bir şey bu filmi izlemek. Çünkü cenazede, hatta defin esnasında herkes oradayken bir kaç adım geride olan iki üç kişilik grupta “senin çocuk ne yaptı yazdırdın mı okula?”, “mandalinalar çok tatlı bak rahmetlinin bahçesinden al ye.”, “fatura yatıracaktım sıra vardı, cenazeden sonra sıraya gireceğim” diyen insanları duymanız çok olası. Ölüm anında bile hayatın aktığını biliyorsunuz. Kontrol edemediğiniz bir dünyayı elinizde sıkıp canınızı acıtmamaya çalışıyorsunuz o yüzden. Aslında en acı yasta bile sizi sarmalayan bir gerçeklik var. Yas tutanın bunu o an kavraması elbette mümkün değil. Bunu dışarıdan bir gözle görmeden anlamak da mümkün değil. Filmin içinde, yas sonrası akan dünya çok gerçekçi. Hatta tam yas anında bile gösteriliyor. Ev yanmış, Lee eşi sedyedeyken ona dokunmaya çalışıyor, kadın dokundurtmuyor. Ambulansa sokamıyorlar sedyeyi. Tekerlerleri kapanmıyor. Saç baş yoluyorsunuz izlerken ama o an Lee gibi, yapabilecek bir şeyiniz yok. Kontrol edemediğiniz, maruz kaldığınız şeyler, acıyla birleşince büyük bir durgunluk oluşuyor. Cenaze evinde pilavın tuzu yok diyen patavatsız komşuya da bir şey diyemiyorsunuz o yüzden. Demek istiyorsunuz ama diyemiyorsunuz. Ben dedemin cenazesinde “nohut yemeğinde niye et yok” diyen adamdan özür dilemiştim.
- One Year
İtalya Alplerinde iki tane atıl taş evi onaran bir adamın sürecini anlatıyor. Son zamanlarda Türkiye’de de etrafımızdan çok sık duyduğumuz bir köy evi alıp onarma, bir ayağım dışarıda olsun düşüncesini hayata geçiren bir adam. Arada açıp kısım kısım izliyorum.
- Vanishing – Lamb of God
Lamb of God geçen sene sonbaharda yeni albümü duyurdu. Senenin en iyilerindendi kesinlikle. Chris Adler’den sonra benim için tartışmalı olan Art Cruz’un davulları bu albümde daha da iyileşmiş. Self-title albümde kötü bir Adler kopyası olan sound, bu albümde çok daha yaratıcı detaylar barındırıyor. Yerine geldiği üye Chris Adler olunca mesafeli yaklaşmam normaldi ama Cruz kendine daha çok alan buldukça grubu ileriye taşıyacaktır.
Dinlemek için: Meinl Cymbals – Art Cruz – “Vanishing” by Lamb of God
Metal dinlemek isteyen ama Metallica dışında da melodili hoş parçalar keşfetmek isteyenler için itina ile favori parçalarımı seçtiğim listemi takip edebilirsiniz.
- Şaka Bi’ Yana
Stand-up Türkiye’de bir süredir daha bilinir ve yaygın hale gelmeye başladı. Komedyenler kendi kitlesini oluşturarak açık mikrofonlarda şans buluyor ve sosyal medya da bunu çok güzel dağıtıyor. Gain’deki mini seri de bu yükselişin biraz da perde arkasını anlatıyor. Stand-up takip edenlerin keyifle izleyeceği üç bölümlük mini belgesel denebilir.
- Candan Erçetin Konseri
Candan Erçetin eminim çoğumuzda özel bir yere sahip. Metropole Orkest ile yapılan yeni düzenlemelerle birlikte harika bir konser kaydı ortaya çıkmış. Albüm havasında değil parçalar. Yeniden düzenlenmiş, cover adeta. Ben çok beğendim.
- Parcels
Arkada çalsın yeni bir şeyler keşfedelim köşemizde bu ay Parcels var. Normalde KEXP kanalından buluyorum böyle grupları ama canlı stüdyo kayıtları yapan gruplar çok hoşuma gidiyor. Türkiye’den Altın Gün’e benzeyen bir tarzları var. En güzel yanı mix. Kulaklıkla dinlerken pürüzsüz sesler alıyorsunuz enstrümanlarda.
- Beyaz Yakalılar ve Orta Sınıflar
Beyaz yakalı ve orta sınıf olmanın günümüzde pek anlamı kalmadı. Çevremde orta sınıf olmayan kimse yok (çünkü neden olsun). Çünkü “Bütün bir toplum iki büyük düşman kampa, birbiriyle doğrudan doğruya karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa, yani burjuvazi ile proletaryaya her geçen gün daha fazla bölünmektedir.”
Yazıya erişmek için: https://teoriveeylem.net/tr/2023/01/09/beyaz-yakalilar-ve-orta-siniflar/
- Newsletter
Burada bir liste halinde bazı fotoğrafçıların yayınladığı mailler var. Fotoğrafa ilgiliyseniz bakabilirsiniz.
https://www.alexreaton.com/photo-newsletter-list/
- Ahşap Kulübede Kış Kampı
Kar, kış, dağ, orman videolarını çok seviyorum. Bu da güzel bir örnek.
Hümeyra’nın Seçtikleri
- Marvelous Mrs. Maisel
Olumlu yorumları üzerine başladım ama çok izlemeye vaktim olmadı, bazı akşamlar dinlenmek amaçlı izliyorum hoş sakin bir havası var. Amazon Prime’da izleyebilirsiniz.
- Ayak İşleri
Gibi’ye rakip gösterildiği yorumlar üzerine merakla başladım, Gibi kadar sevmedim ama yemek yerken izlemelik, güzel, komik, tatlı. Gain’de izleyebilirsiniz.
- İstanbul Apartmanları
Uzun zamandır bu kadar keyif alarak izlediğim bir belgesel serisi olmamıştı, bitmesin diye az az izliyorum.
Fatma’nın Seçtikleri
- 10 Bin Adım
Engin Günaydın ve Devin Özgür Çınar iki eski sevgili rölünde. Hedefleri olan her gün on bin adım atmak için yola çıkıyorlar ve olaylar gelişiyor. Bölümler kısa, gülümsemelik sakin bir dizi.
Sümeyye’nin Seçtikleri:
- Mantarların Gizemli Dünyası
Farklı mantar türlerinin varlığına değinen belgeselde mantarlarla ilgili bilinmeyen noktalara değinmiş. Mantarların doğaya uyumu, renkleri ve büyüme hızı inanılmaz etkileyici. Netflix’te mevcut.
Şubatta görüşmek üzere!
POST COMMENT